Global Sumud Flotilla seferinden sonra ilk kez bilgisayarın başına geçtim!
Bugün Gazze’yi yazacağım.
Daha doğrusu yazmaya çalışacağım.
Yazabilir miyim, ya da ne kadar yazarım bilmiyorum ama daha üçüncü satırda onların hangi tarafını yazayım diye dağıldım.
Çünkü bir insanın ya da toplumun örneklik teşkil eden bir tarafını rahat yazabilirsiniz ama her şeyiyle, her haliyle örneklik teşkil eden bir toplumu yazmak gerçekten zor duruyor.
Öyle ki, adı bile insanlığın nabzını hatırlatıyor.
Bir önsöz cümlesi ile açıklamak gerekirse, bir şehrin değil, bir bilincin adıdır Gazze.
25 ayda Gazze’ye 200 bin ton bomba atıldı.
Evet evet, yanlış okumadınız: 200 bin ton bomba!
İki yılı aşkın bir süredir, gökyüzünden ölüm yağdı o küçücük toprak parçasına.
Buna rağmen Gazzeliler her gün ölümle iç içe yaşarken bile hayattan ve yaşama sevincinden asla kopmadılar.
Öyle bir duruş koydular ki ortaya, “Allah bizden razı ise problem yok” dediler.
Gazzeli anneler etraflarına bomba düşerken dahi, hiç umutsuzluğa, karamsarlığa yer vermeden yıkılan evlerinin önünü süpürdüler, ellerine un geçtiyse kalkıp çocuklarına ekmek yaptılar.
“Evimiz barkımız yıkıldı” demediler, çünkü onlar için ev, araba, bir mülk değil, bir emanetti ve onların hayatlarında her şeyin üzerine “fani ve geçicilik” yazılıdır.
Dünyalık anlamında hiçbir şeye sahip değiller ama her şeyin anlamına sahipler Gazzeliler.
Gazze’de iyilik ve erdemlik bir davranış değil, bir varoluş biçimidir.
Babalar oğullarını cenazesini kendi elleriyle toprağa verirken “Allah sabredenlerle beraberdir” ayetini okudular.
Çünkü onların hayatlarının her anında “Kullu nefsin zaikatul mevti summe ileyna turceun” ayetini düstur edinmişler.
Annelerini, babalarını, kardeşlerini kaybeden Gazzeli çocuklar enkazın ortasında dünyaya “Bizde umut imandır” dercesine tebessüm ettiler.
Gazze, yalnızca bir coğrafya değildir; insanlık tarihinin vicdan atlasında parlayan bir fıtrat laboratuvarıdır.
Gazze’de iman, sadece dillerde değil; davranışta, tavırda, hayatta karşılığını buluyor.
Gazze, insanın varlık nedeni, umutla inşa edilmiş bir medeniyetin adıdır.
Ne demişti Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, “Bizim davamız bir toprak davası değil, bir insanlık davasıdır.”
İşte Gazze tam olarak budur.
Gazze halkı için Filistin toprakları kıymetli ve vazgeçilmezdir ancak ondan daha kıymetli ve vazgeçilmez bir şey daha var ki o da insanlıktır, insan olmak, insan kalmak ve yaşananlar karşısında insanca durabilmektir.
Evet, 2 yıldır soykırıma maruz kalan Gazze halkı bir yandan topraklarını korurken, diğer yanda insanlıklarını korudular.
Gazze’de iman sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir bilinçtir.
Sabır bir strateji değil, bir ahlak biçimidir Gazze’de.
Bu yüzden Gazze’de ahlaki üstünlük, teknolojik üstünlükten önce geliyor.
Gazze, modern dünyanın bütün çelişkilerini çıplak hâliyle ortaya koymuştur: teknolojik ilerleme ile ahlaki çöküşün, küresel adalet söylemi ile gerçek adaletsizliğin, insan hakları nutuklarıyla insan hayatının değersizleştirilişinin yan yana durduğu bir çağın aynasıdır.
Bugün Gazze, “insanım” diyen, “Müslümanım” diyen herkese bir ayna tutuyor.
O aynada sadece Gazze’yi değil, kendi hâlimizi görüyoruz.
Bir yanda yokluk içinde “Elhamdülillah” diyen bir halk; diğer yanda bolluk içinde hâlâ şikâyet eden bizler…
Ve onlar başlarına bombalar yağarken çocuklarına tebessüm etmeyi öğretiyorlar.
Onlar yaşadıkları şehir yıkılırken, “Mülk Allah’ındır.” ayetini yaşıyorlar.
Gazze denen o toprak parçası, modern çağın bütün kavramlarını yeniden tanımlamıştır. Çünkü orada “hayatta kalmak” bir biyolojik eylem değil; ahlaki bir duruştur.
Gazze’nin sokaklarında insan, sadece var olmuyor; varoluşuna anlam katıyor.
Her annenin duası, her çocuğun tebessümü, her babanın sabrı bir toplumsal bilince dönüşüyor.
Bu nedenle Gazze, sadece bir şehir değil, bir medeniyetin son diriliş sahnesidir.
Gazze, insanın fıtratına dönmesidir.
Modern çağın yapay mutluluklarına karşı, doğal bir insanlık halidir.
Gazze, sadece bir direnişin değil, varoluşun metafiziğidir.
Gazze’nin bu duruşu, biz Müslümanlara büyük bir sorgulama kapısı açıyor:
Biz, konforumuzun içinde imanımızı ve insanlığımız unuturken; onlar yoklukta, acının tam ortasında, imanı ve insanlığı yeniden hayata katıyorlar.
Biz “neden?” diye sorarken; onlar “nasıl sabrederiz?” diye düşünüyor.
Biz “neden bana?” derken, onlar “bizi Allah seçti” diyebiliyor.
Dünya, 2 yıldır çağımızın en vahşi katliamlarına maruz kalan Gazze’de haklından tek bir şikayet duymadı.
Çünkü modern dünyanın acizlik sandığı Gazze’de kulluk sadece bir ibadet biçimi değil, bir direniştir, bir yaşam biçimidir.
Gazze’de iman, kelimelerden değil, davranıştan doğar.
Orada yaşananlar bize şunu öğretiyor:
İnsan, inancını ve umudunu kaybettiğinde her şeyini kaybeder.
Ama inancını koruduğunda, her şey yeniden doğar.
Gazze, Kur’an’ın yaşayan tefsiridir çünkü Kur’an orada yaşanıyor.
Her “sabır” ayeti, bir anneyle hayat buluyor.
Her “tevekkül” ayeti, bir baba tarafından omuzda taşınıyor.
Her “rahmet” ayeti, bir çocuğun gülümsemesine siniyor.
Ve biz, eğer bu tefsiri anlayabilirsek;
Gazze bize sadece acıyı değil, sabr etmenin, direnmenin, yaşamanın, insan olmanın, mümin kalmanın, ümmet olmanın ne demek olduğunu yeniden öğretir.
O yüzden diyorum ki:
Gazze, Kur’an’ın yaşayan tefsiridir.
Ve bana öyle geliyor ki insanlığın yeniden dirilişi Gazze’den başlamıştır.