Bugün size, Tel Aviv’in otuz kilometre güneydoğusunda, Ramla Hapishanesi Kompleksi’nin kalın beton duvarlarının altında gizlenen Rakefet Hapishanesi’ni anlatacağım.
Bir ülke kapılarını dünyaya kapatmışsa, bilin ki orada adalet de vicdan da çoktan gömülmüştür.
Ve o ülke, İsrail’dir.
İbranice’de “siklamen çiçeği” anlamına gelen Rakefet, 1980’lerin başında yüksek güvenlikli suçlular için inşa edilmişti; yerin altına, gün ışığından mahrum bir karanlığa.
Ama kısa süre sonra kapatıldı.
Çünkü orası, “hiçbir insanın dayanamayacağı kadar zalim ve insanlık dışı” bir yerdi.
Rakefet, Filistinli tutukluların 24 saat sıkı gözetim altında tutulduğu kapalı bir beton mahzendir.
Ne var ki tarih, zulmü unutmuyor.
7 Ekim 2023’ten sonra, aşırı sağcı güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir, işgal ettikleri Gazze’de gözaltına aldıkları Filistinlileri yeniden bu yeraltı karanlığına hapsetme emrini verdi.
Rakefet, tamamen yerin altında.
Üstünde bir başka hapishane bulunduğu için kimse, o beton katmanlarının altında ikinci bir zindan olduğunu fark etmiyor.
Hücreler, avukat odaları, daracık egzersiz alanı hepsi karanlığın içinde gömülü.
Orada sabah da gece de aynı renkte: gri, rutubetli, sessiz bir karanlık.
Ama Rakefet’in karanlığı sadece bedenleri değil, zihinleri de hedef alıyor.
Cezalandırıcı bir “psikolojik önlem” olarak tanımlanan bir uygulamayla cezaevi yetkilileri, mahkûmların hücrelerin dışında geçirdikleri o birkaç dakikalık zamanda görebilmeleri için, İsrail’in işgal ederek harabeye çevirdiği Gazze şehrinin devasa bir fotoğrafını avlunun duvarına asmış.
Amaç, tutuklu Filistinlilerin her nefes alışlarında o yıkılmış evleri, boş sokakları ve ölüm sessizliğine gömülmüş şehri görerek acı çekmelerini sağlamak.
İsrail İşkenceye Karşı Kamu Komitesi’nden (PCATI) avukatlar anlatıyor.
Bir hemşire, 21 Ocak günü gözaltına alındığında son kez gün ışığını görmüş.
Bir yiyecek satıcısı, kontrol noktasından geçerken gözleri bağlanıp kaçırılmış.
Dokuz aydır yerin altında tutuluyorlar.
Ne bir suçlama var, ne bir mahkeme.
Sadece kısa bir video bağlantısında hâkimin dudaklarından dökülen tek cümle: “Savaş bitene kadar burada kalacaksın.”
Avukat Janan Abdu şöyle diyor:
“Konuştuğum kişi 18 yaşında bir gençti. Yalnızca yiyecek satıyordu. Nerede olduğunu bile bilmiyordu.”
Avukat Saja Misherqi Baransi ise şöyle anlatıyor:
“Ziyaret ettiğimiz hemşire görüşmeye ‘Neredeyim ve neden buradayım?’ diyerek başladı. Gardiyanlar ona hapishanenin adını bile söylememişti.”
Bu ifadeler, yalnızca korkunun değil, insanın hafızasını silmenin de itirafıdır.
Tutukluların anlattığına göre Rakefet’te gün, sabahın dördünde başlıyor.
Havalandırma yok, ışık yok, hava ağır ve rutubetli.
Köpek saldırıları, zincirli kelepçeler, tokat, tekme, açlık, susuzluk...
Yemek, ancak yaşatacak kadar.
Tuvaletler kirli, su çoğu zaman kesik.
Avukatlar bile kameralar altında sessizce konuşmak zorunda kalıyor; aileden ya da Gazze’den söz edilirse görüş hemen bitiriliyor.
Baransi bir anısını anlatıyor:
“O hemşireye, ‘Annenle konuştum, seninle görüşmem için bana izin verdi,’ dedim.
O an yüzündeki ifadeyi unutamam. Çünkü o söz, annesinin hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği tek andı.”
Bir başka tutuklu, eşinin doğum yaptığını öğrenmek istediğinde gardiyanlar konuşmayı kesmiş.
Bu sessizlik, bir insanın üzerine kapanan dünyanın sessizliğiydi.
Rakefet’in eski yöneticilerinden biri, hapishanenin 1985’teki kapatılışından sonra şöyle yazmıştı:
“Bir insanı 24 saat yerin altında tutmak, hangi suçu işlemiş olursa olsun, hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir şeydir.”
Şimdi insan onurunu yerle bir eden o Rakefet yeniden açık.
Ve işgalci İsrail hâlâ insanı yerin altına gömerek güvenlik arıyor!
Ateşkes imzalanmış olmasına rağmen, PCATI verilerine göre hâlâ en az bin Filistinli, hiçbir yargı süreci olmadan Rakefet’te tutuluyor.
Uluslararası hukuk buna “işkenceye varan insanlık dışı muamele” diyor.
Ama Rakefet’te bu tanımların hiçbir anlamı yok; çünkü orada “gün” kelimesi bile yasak.
Rakefet Hapishanesi’nin kapalı kapıları ardındaki bu gerçekler, dünyaya ilk kez The Guardian gazetesinde Emma Graham-Harrison’ın yaptığı araştırma haberiyle duyuruldu.
Bir çiçeğin adıyla anılan bu hapishane, aslında insanlığın toprağa gömülmüş vicdanıdır.
Ve Rakefet’in karanlığı, yalnız İsrail’in değil, bu sessiz kalan dünyanın da karanlığıdır.