Yani şu başlığı yazarken bile gözümde canlanıyor, o çocuk bakışlar. Saf su gibi. İçinde hiçbir kötülük barındırmayan, küçücük şeylerle gülümsemesini bilen o bakışlar. Bizler mutluluğu ne kadar sınırlandırıyoruz. Hep daha fazlası, hep madalyon, hep hırs, hep yetinememek. Hep hep hep... Üstüne tabii yaşam koşullarının getirmiş olduğu yenilikler de eklenince puff... İki dakika sürmüyor, mızmızlanmak.

Mutluluk onda, bunda şunda değildir. Mutluluk kendi içinizdedir. Mutluluğu sağda, solda, aşağıda, yukarıda, kişide aramanız gerekmiyor. Siz mutlu değilseniz, dış dünyanızla nasıl mutlu olup, mutluluk verebilirsiniz. Bunu bir niyet gibi düşünün. Tercihlerin arasında mutlu olmak istiyor musun, gerçekten. Yoksa dramatize yaşamak seni daha mı çok mutlu ediyor. Nerde durmak istediğinize bağlı.

Elindekilerle mutlu olmayı mı tercih edersin, elinde olmayan şeyler için kendi kendine dövünmeyi mi tercih edersin. Elinizden kayıp giden zaman var. Bu zaman diliminde her şey yaşanabiliyor. Üzüntü, keder, gözyaşı, kahkaha, tebessüm, düşünce, probleme takılı kalma vs... Yani ne kadar şey yaşarsak yaşayalım, gün geliyor hepsi geçiyor, yerini başka bir şey alıyor. Hayat bu işte. Yaşamın kendisi böyle. Defalarca aynı yerde kalmakta ısrarcı olursak, yaşadığımız çetin acıların altından kalkamayız. Kalkamadığımız gibi, mutlu olmayı unuturuz.
Siz de yüreğinize bir yoklama çekin, bakalım. En çok sizi ne mutlu eder? Çocukken meselâ? En çok neye mutlu olup, gülerdiniz. Yada yaşamınız boyunca aklınıza gelen mutluluk anları nelerdi? Anları taze tutup kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.

Ne güzeldir, mutluyken gülümsemek
Ne güzeldir, sahte olmadan gülümsemek
Evet, ne güzeldir, benim mutluluğumla seninle gülümsemek
Evet evet onu diyorum, benim benle barışık, mutlu gülümsemem
Evet ne güzeldir, gönlün yarasına merhem sürüp, gülümsemek
(Demet Kolkılıç)

İçimden geldi anlık bir dörtlük fısıldadım, size. Her şeyin gelip geçtiği, ama bizlerin geç farkına vardığı bu zaman diliminde mutlu olun.