Dünya şimdi eğitim çağını yaşıyor diyebiliriz. Gerek eğitim veren kurumlar, gerek okuyan sayısı gerekse eğitimi sunan kişi sayısı olarak eskiye kıyasla çok iyi bir noktada görünüyoruz.

Şöyle bir baktığımızda nicel olarak gayet yüksek bir noktadayız, fakat niteliksel açıdan rutin seyrinde devam etmektedir diyebiliriz.

Ama dediğim gibi sayısal verilerle yükseldi üstüne çok bir şeyler kattı mı işte orası muamma.

Yüzeysel baktığımızda kurumlar arttı, eğitime fazla önem veriliyor bilmem ne..

Peki sorarım size neden eğitim bu kadar üst kademelerde iken o kadar yüksek puan alan gençlerimiz neden hala bir mertebede olamadılar?

Şimdi ise LYS tercihleri veriliyor hayatın dönüm noktası sayılıyor. Gençlerin yıllarca emek verdiği emeklerinin karşılığını almak istediği anlar.

Bunun doğru tercih ve doğru zamanda yapılması en önemli püf noktalar diyebiliriz. Yıllardır hayallerini kurdukları mesleklere yaklaşmak için o kadar heyecanlılar ki güzel bir üniversiteye yerleşmek için diyelim yerleştiler sonrası daha yorucu bir maraton onları bekliyor.

Ve doğrusunu söylemek gerekirse eğitim alanında felsefi olarak bir karmaşa yaşanmaktadır. Okulların çıkmaya başladığı ilk zamanlardan bu güne özgünlük kavramına önem verildi ve en önemli özelliği de bu olsa gerek.

Ancak bugün günümüze baktığımızda özgünlüğünü yitirmiş sadece bizim karşımıza çıkan kurumlar, isimler, kısacası ticari adları.

Yani şunu söylemek istiyorum eğitimin bir ticari araç haline gelmesi ne acı verici bir durum kanımca. Okullar, mağazalar, AVM’ler yada lokantaları andıracak hale dönüşmektedir.

   Bu seyir maalesef ki böyle devam ederse eğitim, ruhunu ve özünü kaybedebilir; mekanik bir hal alabilir. Binlerce yıl süren bir seyirde geliştirilen özgün eğitim modelleri ortadan kaybolabilir.

Bugün maalesef eğitim bilimlerinin birikiminden yoksun piyasa koşullarının yarattığı yapay bir yeni eğitim sürecinin yaşandığı döneme tanıklık etmekteyiz.

Eğitim, ne ve kim olduğu belli belirsiz kişilerin, firmaların ve onların ileri sürdüğü söylemlerin rüzgarlarına kapılmış durumdadır.

Eğitim adına dile getirilen düşünce ve atılan adımların kaynağında Rousseau, Pestalozzi, Frobel, Mentossori, gibi Dewey gibi otoriteler yok artık.

Eğitim sistemimiz rayından çıkma gibi bir sorun yaşamaktadır. Yetkililer maalesef çok iyi eğitim teorilerini ve düşüncelerini bile farklı anlamlandırarak eğitim sistemimizi iyileştirme bir tarafa bozmaktadırlar.

Aslında program açısından nitelikli uygulama ve uygulayıcılarda sorun var diye düşünüyorum.

Eğitim içi boş bir kutu yada dışardan şah Şamlı bir simge olarak görünmekten çıksın istiyorum. Okullar ticarethane değil eğitimin, bilginin, Doğrunun öğretildiği en kutsal yerlerin başında gelir.

Bunun için eğitim sisteminin yukarıdan aşağıya her atılan adımda, yaptığı her işte hesap verebilirlik mekanizmasına acilen kavuşması gerekmektedir.

Eğitim adına atılacak her adımın başarılı olduğunu ortaya koyacak göstergeler de belirlenmelidir. Aksi takdirde eğitim, anlamsız kavramların ve hedeflerin sarf edildiği alan haline gelir.

Benim fikrimce bu durum devam ettikçe yani, Hesap verebilirlik mekanizması kurulmaz ise eğitim içi boş, anlamsız söylemlerin, çarpıtmaların ifade edildiği bir alan haline gelebilir.

Nitekim hesap verebilirlik mekanizması yetersiz hatta hiç olmadığı için, müfredat değiştirildi, eğitime ayrılan kaynak arttırıldı, öğrenci merkezli eğitime geçtik.

Oysa ne müfredat abartıldığı gibi değiştirilebildi, ne de eğitim için ayrılan kaynaklar arttırıldı ne de öğrenci merkezli eğitime yönelik çalışmalar yapıldı. Kısacası okuyoruz okumaktan vazgeçmeyeceğiz ama hayallerimizin de göz ardı edilmemesini istiyoruz.

Sonuçta öyle bir an geldi ki yeni diye sunulan her bir çalışma, model, proje kuşkuyla karşılanır oldu. Eğitim her an sözde yeni bir şeylerin getirildiğinin üzerine basarak dile getirildi. Getirilen yeni fikirlerin ve çalışmaların eskinin tekrarı olduğunu görüyoruz.

Selam ve Dua ile..