İnsanın hayatını kısıtlayan ve bencilliğin en üst safhası olan hırs kavramına değinmek istiyorum. Kontrol edilemediği takdirde bize verdiği zararın maddi hesabı yok diyebilirim.

Okullarda, iş yerlerinde ya da özel yaşamda zamanı yaşamak yerine hırs hırkasını giyip geleceğini yaşayan mutsuz insanlar birikti hayatımızda. Düşünsenize! Tüm ahlaki değerlerden yoksun bir toplum, hırslı arkadaşlar, hırslı ebeveynler ve daha nicesi kendini dünya zenginliklerine kaptırmış gidiyor.

Hırs âlemi İslam’a zarar veren en mühim bahislerden bir tanesidir. Kelime olarak baktığımızda bir şeye olan aşırı sonu gelmez istek, tutku, durumu ya da her zaman ihtiyacından fazlasını dilemek, arzu etmek, düşkünlük anlamları olarak tanımlayabiliriz.

Kuran’ı Kerim’de de hırs ile ilgili birçok ayete yer verilmiştir. Tirmizi’de yer alan birçok hadisi şerifte de hırs bahsi vardır. Aslında hırs sünnet dışında kalan hayattır diye de nitelendirebiliriz. Para, mal, mülk uğruna 1. Derece önemli olması gereken konuları 2. ve 3. derece almaktır.

Şunu da söylemeden geçmek istemiyorum hırs ile azmi bir birine karıştırılmaması barizdir. Azim, yapıcıdır. İçinde temiz bir niyet Salih amel vardır ve elinden gelen her şeyi yapıp neticeyi Allah’a bırakmaktır. Tıpkı kanaat gibi, tevekkül gibi…

Hırs ise, yıkıcıdır. Bir şeyin hemen olmasını istemek, ona hemen ulaşmak, herkesten önce onun kendisinin olmasını isteme yani doyumsuzluk vardır fıtratında.

En çok rızık peşinde koşmak hırsı barındırır. Zaten bu devirdeki kaos ve kavgaların yegâne sorunu da hırsla rızık peşinde koşmak değil midir? Ee şimdi denilecek ki rızık peşinde koşmayalım mı? Tabi ki koşun ama anlatmak istediğim o değil. Yani, burada anlatılan rızık peşinde koşmanın aşırıya kaçması amacının şaşılmaması. Bizler ibadet olduğu için görevimiz çerçevesinde çalışıyoruz, çabalıyoruz. Neticeyi verecek olan Allah’tır. Unutulan ama unutulmaması gereken mesele ise, tevekkül ve teslimiyettir.

Hırs zillettir, sefalettir çünkü hırsın mahiyetinde acelecilik var. Boşuna atalarımız dememiş ‘Acele giden ecele gider’ diye. Kâinattaki sebepler zincirini atlayarak sonuca direk ulaşma çabası insanlardaki.

Misal, tarladan verim almak için önce tarlayı sürüyor sonra tohumu ekmek, sulamak, ilaçlamak ve daha sonra bize düşen tevekkül edip beklemek. Tarlayı ekmeden ya da sulamadan oradan bir verim elde edebilir miyiz?

Hırs, mahrumiyettir. İnsan malı bitecek diye yiyemez bile. Hep deriz ya zengin insan cimri olur diye işte o buradan gelmekte. Çünkü zengin insan, sürekli bir korku içindedir ya malım biterse aç kalırsam kaygısı vardır hep bir telaş içinde hayatına devam eder. İnsanlarda bu doyumsuzluk, bencillik devam ettikçe bu kargaşa sürecektir.

Velhasıl insanoğlu bin bir plan yapar elindekilerle ama bir bakarsın o bin bir planınla gömmüşler seni.

Hırs gerçekten kontrol edilmediği takdirde büyük kayıplara yol açıyor.

Mesela, en basit örneği bir öğrenci neden hedefine ulaşamadığı için tüm değerlerini vazgeçmeye hazırdır yâda hayatının sonu gibi yaşar. Anne ve babalar çocuklarının ‘en iyisi’ olabilmesi için onların çocukluğunu çalmaya çalışır. Onları var olan kapasiteyle kabul etmek yerine gece gündüz ders çalış deyip dururlar hayatta başka şansları yokmuş gibi davranırlar ve sonra da bir sürü intihar, psikolojik olayla karşı karşıya kalırlar. İşte sorunu önce kendimizde aramalıyız neden kazanamadım bende mi eksiklik var deyip düzeltmeliyiz yanlışlarımızı.

Bakın ne güzel demiş Mevlana: ‘dünya nedir? Dünya ne kumaş, ne para nede kadındır. Dünya insanı Allah’ta gafil bırakan şeydir.’ Diyor. Yani, denizde geminin yüzmesi gibi insanların dünya nimetleri içinde bulunduğu halde onların sevgisini gönlüne yerleştirir. Çünkü gemi suyun içinde yüzer, fakat geminin içine girerse gemi batar.

Selam ve Dua ile…