Değerli şair ve sanatsever arkadaşlar...
İzninizle şahsen rahatsızlığımı mucip bir konuyu paylaşmak istiyorum. Şöyle ki:
Pek fazla olmasa da, âcizane arada bir paylaştığımız şiirlerin; belli bir süre sonra Sosyal Medya’da bazı şair arkadaşlarımız (isim mevzubahis değil) tarafından, adeta bir versiyonunu yazılmış mahiyette görüyorum.
Açıkça söylemem gerekirse bu durumu, o kişi adına acziyet telakki ediyor, hiç de şık bulmuyorum.
Bendeniz, her yazılan şiirin, mutlak manada şairini çağrıştırması lazım geldiğine inananlardanım. Dolayısıyla hiç bir şairin şiirine; bırakınız özenti duymayı, temasını yakalamayı ve de (ayak- uyak gibi) iç materyallerini alıp yama yapmayı; “nazire” türünden dahi şiir yazmadım.
Tabiri caizse eğer, bu hususta fevkalade seçkinciyimdir.
Şiire yönelik aklıma düşen bir girizgâh ve bir malzeme yakaladığım ya da yakaladığımı zannettiğim zaman; derhal Google’aya müracaat ediyorum ki acaba daha önce birileri benzeri yönde bir şeyler yazmış mı diye. Şayet yazmışsa derhal oradan dümeni kırıyor, vazgeçiyorum o malzemeden.
Nedenine gelince:
-Şair; salt kendisi olmalıdır; başkasının izinden yürüyen değil.
-Şair; kendisini kendi buluşlarıyla ispat-ı vücut göstermelidir.
-Şair; (misal vermem gerekirse) çerçöpe, kıla tüye, ota, oduna çok şiir yazan değil; şiir gibi şiir yazmalıdır.
-Şair; diş çürüğüne dolgu nev’inden bir mısraya imza atamıyorsa, karaladığı kafa kâğıdına şiir dememelidir.
-Şair, imrek olmamalıdır… (Günümüzde bir sürü Karakoç havarileri var da…)
Söz burada açılmışken söylemem gerekirse, Rahmetli Abdürrahim Karakoç’u en iyi tanıyanlardanım. Üstelik aynı gazetede yazarken, aynı köşeyi paylaşıyor ve sürekli görüşüyorduk. Buna rağmen, şahsen hiçbir şiirinin benzerinde şiir yazmadım ve bilerek semtinden dahi geçmedim. Fakat görüyorum ki niceleri; Ya “Mihriban”a nazire, ya “İsyanlı Sükut”a gönderme, ya “Hasan’a Mektuplar”a özenme mukallitliğinde şiir karalıyorlar. Ne gerek var, başkasının gölgesine sığınmaya ki?
Ha bunu birçok isim yapmış şairlerimizden esinlenmemeleri anlamında söylemiyorum; bu kişileri kendi sanat damarlarına zerk etmemelerini ve kendi yörüngelerinde kalmalarını, daha da ötesi kendi hüviyetlerine sahip çıkmaları açısından söylemeye çalışıyorum. Yoksa Ali’nin yazdığı şiirin bir versiyonunu, Veli’nin yazması şairlik değildir.
“Irz sahibinin kulağı sağırdır” derler. Yani bir başkasının kendisi hakkında duyduğunu, kendisi geç duyar, ya da duymazmış. Çizmeye çalıştığım portreler de belki kendilerinden kontrolsüz yaşasalar bile; bilindiklerinin ve fark edildiklerinin farkında olsunlar bizahmet.
Ayrıca şiir yazmak, ne kutsal bir vazifedir ne de vecibedir. Yazamıyorsanız, yazamıyorsunuzdur. Bu hususta zorlanmak fevkalade gereksizdir.
Adam, şiir sanıyor çalakalem yazmayı,
Sanatı katletmeyi, kaideyi bozmayı,
Ne öz var ne usare, ne tat ne tuz hâsılı;
“Dam başında saksağan vur beline kazmayı”.
Tabii ki kimseyi töhmet altında bırakma hissi taşımıyorum. Böyle bir niyetim de yoktur kesinlikle. Sadece dikkatlerden kaçmayan bir konuyu, gündeme getirmeye çalıştım o kadar.
Sürçü lisan ettikse affoluna.
Kendimden gayrı kabullendiğim ve özümsediğim “şuara”ya saygılarımla…