Zulüm;  “Bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” anlamındaki zulüm (zulm) din, ahlâk, hukuk gibi alanlarda terim olarak “belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık”, özellikle de “güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama” gibi anlamlarda kullanılır.

Zulmün kök anlamı bakımından özellikle insan ilişkilerindeki haksızlıkları ifade ettiği, bu sebeple cevre göre daha dar anlamlı olduğu belirtilirse de (Ebû Hayyân et-Tevhîdî, s. 84-85) literatürde zulmün eş anlamlısı olarak en çok cevr geçer.

Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi âyette zulüm kelimesi, 269 defa da türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” veya “Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme”, yirmiyi aşkın âyette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır. 

İslâm ahlâk literatüründe zulmü siyaset ve hukuk bağlamında ele alanların başında Fârâbî gelir. Fârâbî ilki ülkedeki güvenlik, maddî varlık, itibar, mevki gibi imkân ve fırsatların bireyler arasında ehliyet ölçülerine göre paylaştırılmasına, diğeri bunların korunmasına yönelik iki türlü adaletten bahsedip bu imkânların gerekenden eksik verilmesinin bireye zulüm, fazla verilmesinin topluma zulüm olduğunu, hatta -zararı sonuçta topluma yansıyacağından- bireye yapılan zulmün de topluma zulüm sayılabileceğini belirtir.

Ve zulüm unutulmayan bir şeydir.

Rivayete göre "Harun Reşid’in oğlu Me’mun henüz çocuk iken, hocası sebepsiz yere sopayla ona vurmuştu.

Me’mun: ’Neden bana vurdun?’ diye sordu.

Hocası ona sadece: ’Sus!’ dedi.

Biraz konuştular. Me’mun tekrar sordu: ’Neden bana vurdun?

 Hocası yine: ’Sus!’ dedi.

20 yıl sonra Me’mun halife olunca, ilk iş olarak hocasını çağırttı ve: ’Bana neden sebepsiz yere vurmuştun?’ diye sordu.

Hocası tebessüm ederek: ’Onu hâlâ unutmadın mı?’ dedi.

Halife Me’mun: ’Vallahi asla unutmadım’ dedi.

Hocası dedi ki: ’Zulme uğrayanın asla unutmayacağını öğrenesin ve kimseye zulmetmeyesin diye yaptım. Sakın ha kimseye zulmetme! Çünkü zulüm, yıllar geçse de kalpte sönmeyen bir ateştir."

Bu hikayeyi niye anlattım?

Zulmedenler yaptıkları zulmü unutuyorlar da zulme uğrayanlar onu asla unutmazlar.

Bu yazıyı okuduğunuz yerde iki dakika ara verin ve geçmişte size yapılan zulmü bir düşününün.

Eğer bir kere dahi zulme uğramış olsanız dahi, onu asla unutmamışsınızdır.

Ve hemencik aklınıza gelir.

Bu yüzden siz siz olun zülüm etmeyin.

Allah (cc) İbrahim Suresi 42. Ayette, “Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.” buyuruyor.

Hatta Hud Suresinin 113 ayetinde, “Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. Aslında sizin Allah’tan başka hiçbir dostunuz, yardımcınız ve sizi sahiplenecek hiçbir güç yoktur. Öyleyse O’ndan başka bir dost aramayın; aksi halde O’nun yardımından da mahrum kalırsınız.” buyurarak zulmedenlere meyletmememizi söylüyor.

Allah’ın Rasulu Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem, “"Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur." buyurmuşlardır.

O halde size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına da yapmayın.

Hatırlatayım istedim.!