Biz uyurken Gazze’de on beş bin çocuk soykırımla öldü ve daha dün Refah’ta 40 çocuk katil İsrail saldırısında yanarak öldü.

Dünyadan umudunu kesen çocuklar,  insana ait olanın değil kelebeklerin peşine takılıp koşabileceği en uzak yerlere, uzak ülkelerin hayalleri ile bir daha asla geriye dönmeden, aldırmadan arkadan bağıranlara,  bütün sevapları günahlara karşı koruyarak, iyiyi kötüye kurban vermeden, oyuncaklarını tanklara ezdirmeden, yeni bir dünyanın eşiğine doğru koşarak uzaklaşmak istiyor zulmün ahlaksız uygulamalarından. Dünya Gazze’deki çocukları kıskanır.  Nasıl da dik durduklarını nehirleri tersine akıttıklarını söylerler. Dünyanın bütün şehirlerinde adlarını okuttuklarını, bütün dünya çocuklarının onur ve haysiyeti olduklarını. Daha ne beklenir melek yüzlü bu çocuklardan? Saçlarına yağmur suları dökülür. İri laflarla değil direniş türküleri ile öfkesini haykıran, kalın puntolarla dünyanın gözünün önünde zafer türküleri yazan, buna gözlerini kapatamayacak kadar şahit olan insanlık,  güneşin Gazze’nin çocuklarının gözlerinden nasıl da doğduğuna tanıklık ediyor. Çocuklar en çok başlarının okşanmasından, ellerinde kokulu oyuncak bebekleriyle dolaşmaktan, oyun oynamaktan hoşlanır. Oyuncakları da öldürdünüz efendiler. Bütün umutları kan rengine çevirdiğiniz bu kan coğrafyasında en son ne zaman gördünüz bir çocuğun gülümsemesini, oyun oynarken ki sevincini, saflığını. Gözlerindeki korkuya şahit oldunuz mu? Bir yandan annesinin ölümüne ağlarken diğer yandan kardeşine sarıldığı andaki ayrılık duygusunu yaşadınız mı? Kaç on bininci çocuk öldü?  Kaç on binlerce yaralı çocuk? Günlük sürgün yaşayan, hangi gün hangi saatte öleceği-öldürüleceği belli olmayan ve kahpece sıkılan kurşunların, atılacak bombaların hedefinde daha kaç çocuk var efendiler? Sonbahar kadar sarı hatıralarla, kış kadar soğuk mevsimlerden geçen yuvaları yıkılmış çocuklar gagalarında su taşıyacak kuşları bekler. Sayılardan ibaret, ismi olmayan ve hep aynı yaşta olan ve aynı yaşta ölen, büyüyemeyen çocuklar ülkesinde ekmek taşıyan baba, yemek yapacak anneler, dün yüzüne gülerek bıraktıkları yerde bugün çocuklarının ölüsüne ağlıyorlar. Her şeyi hemen öğrenmek zorunda olan çocuklar savaş halinde ne yapacak, nasıl korunacak, annesine babasına bir şey olduğunda kardeşlerine nasıl yardım edecek? İşte bütün bunlar bir gecede öğrenilen hayati şeyler. Ve büyüklerin yıllar geçse bile öğrenemedikleri çocuklar. Ebabiller ne zaman taş yağdıracak gökten, daha ne bekler yardım melekleri? Kendisiyle yüzleşmeyip kendi kirliliklerinin pisliğinde boğulan yetişkin dünyanın öç alacağı birileri vardı. Çocuklar ve anneleri. Kirlenen insan zihni ve kalbi temizlenmek adına yok ediyor, yok ettikçe daha çok çocuk kanını döküyor. Kocaman seyirlik sessizliğin istilasında çocuklara kıymayın efendiler. Hayatları acının içinden geçen, hayatlarının en ağır imtihanına tabi tutulan, azgın aslanların pençesinde tutsak ceylanlar gibi on dakikada bir ölüme hazır beklerken. Siz büyüklerin kavgalarına çocukları kurban etmeyin. Ölmenin öldürülmenin tüm biçimlerini tadan çocuklar ölünce öldürülünce gün kimsenin üzerine umutla doğmayacak. Umudu çocuklar taşır, kalpleri eskimiş, taşlaşmış insanların yüzüne. Zalimleşmiş insan zihniyetinin çocuk kıyıcılığı, çocukların konforlarını bozmasındandır. Çoğalan çocukların dünya servetinin yarısını elinde tutan yüzde birlik kesimin servetlerine ortak olma korkusundandır. Bir tek çocuklar bozar dünyanın ve insanın konforunu. Çocuk gibi sade, dümdüz düşünmek zoruna gidiyor efendilerin. Taş kalpli, suratsız sürüngenler rahatsız olurlar çocukların samimiyetinden. Sadece kınasın efendiler, ekranda gördüklerinize içiniz acırmış gibi yapın, molozların altından çıkarılışını çerez çıtlatarak, kanepenizde uzanarak izleyin. Sonra şu Araplar var ya, şu Araplar deyin. Eğri durun, doğrulmayın, kahpelik devam etsin nasıl olsa sizin de çocuklarınızın da yerine her gün ölen çocuklar var. Tarih sessizliğinizi belki örter, kapatır ama biz hatırlatacağız.  Sizin adınıza can veriyorlar, sadakanız olsun diye kan akıtıyorlar. Alın kanlarından hisselerinizi, verin topraklarını, taşlarını; onların üstüne yağmurlar yağsın, sizin üzerinize zehirli gazlar. An geldiğinde yeniden dirilecek toprağa düşmüş umutlar gök yüzü tozlardan, dumanlardan arınık ve güneş evlerin çatılarında uğuldayan güvercinlerin gerdanlığında ışıl ışıl.  Vatan yeniden yatak olacak,  sabah uykusundan Kudüs’ün minarelerinden yükselen ezan sesleri ile annelerinin kucaklarında uyanacak çocuklar. Annelerinin yemek kokularını portakal kokulu bahçelerinin avlularından çekecekler içlerine. Babalarının elinde yiyeceklerle gelişinin ayak seslerini sokağın ta başından hissedecekler. Yüzyıllık kayıplar birilerini yutarken çocuklar söz verdikleri arkadaşlarıyla sokaklarda zafer şarkıları söyleyerek özgürlüklerini yeniden taçlandıracaklar. Çocukların sesleri kısılmasın, yüzlerindeki tebessümler bitmesin. Çünkü çocuklar dünyanın varoluş sebebidir.