Gazze bugün yalnızca İsrail’in devlet terörüne karşı değil; bu teröre açıktan destek veren, ticaret maskesi altında görünmez ittifaklar kuran ve zulme sessiz kalarak dolaylı bir meşruiyet sağlayan devletlere karşı da direnmektedir. Üç-beş onurlu ülke dışında, insanlığın tamamına karşı verilen bu direniş, çağımızın en çetin imtihanıdır.

7 Ekim 2023 tarihi insanlığın hazır bulunuşluk bakiyesini, insanlığın yaratılış gayesine mahsuplaştıran dünya siyasi tarihini resetleyerek geçmiş bütün çağların biriktiregeldiği bütün sahtekarlıkları ters düz eden bir milattır.

7 Ekim 2023, yalnızca bir tarih değil; insanlığın yaratılış gayesine dair bütün iddialarını yeniden sorgulamaya zorlayan, modern dünya düzeninin sahte meşruiyetini ifşa eden bir kırılma noktasıdır. Bu tarih, Fransız İhtilali’nin doğurduğu siyasal dönüşümlerden, Sanayi Devrimi’nin başlattığı teknolojik ilerlemelerden çok daha derin ve köklü bir etki yaratmıştır. Bugüne dek “medeniyet” adı altında insanlığa sunulan bütün ilerlemeler, Gazze’de insanın katline hizmet eden araçlara dönüşmüş; teknoloji, hukuk, uluslararası normlar ve insan hakları söylemleri Gazze’nin sessiz çığlığı karşısında hükümsüz kalmıştır.

Gazze’de yaşanan soykırım, insanlık tarihinin bütün ideolojilerini, inançlarını ve kurumlarını hakikat imtihanına çağırmıştır. Bu çağrı, yalnızca bir politik kriz değil; teoloji, sosyoloji ve felsefenin kesiştiği bir varoluş buhranıdır. İnanç, hukuk, vicdan, bilim ve kültür ya iflas etmiş, ya da istismarının perdesi açılmıştır. Gazze’de akan her damla kan, modern çağın “üstünlerin hukuku”nu yargılamış, maskelenmiş adaletsizlikleri suçüstü yakalamıştır.

Bu süreçte üç infaz gerçekleşmiştir: Birincisi, Batı’nın kendini “medeniyet” ve “insan hakları” miti üzerinden inşa eden kimliği çökmüştür. Demokrasi, özgürlük ve hukuk adına yüceltilen kavramların, Gazze karşısında nasıl birer diplomatik yalandan ibaret olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. İkincisi, siyasal İslamcılığın propagandist, milliyetçi ve pragmatist tasavvurları ifşa olmuştur; din, iktidar stratejilerinin oyuncağı olmaktan çıkarak, Gazze’de bir avuç müminin kanında ve sabrında asli hakikatine dönmüştür. Üçüncüsü, “üstünlerin hukuku”nun tahakkümü sona ermiştir; uluslararası sistemin eşitsiz düzeni, Gazze’deki vahşet karşısında hükmünü kaybetmiştir.

Batı dünyası, iki yüzyıldır demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramlarla bütün bir küreyi kendine bağlamayı başarmıştı. Sanayi Devrimi’nden günümüze uzanan süreçte iki dünya savaşı, onlarca işgal ve yüz milyonlarca masumun ölümü bile bu sahte düzeni sarsamamıştı. Dahası, kendi ülkelerini cazibe merkezi haline getirerek; yıkıma uğrattıkları coğrafyalardaki halklara kurtuluşu Batı’da aramayı telkin ettiler. İnsanlar denizde boğulma pahasına, çöllerde kaybolarak, soğuklarda donarak veya uçak kanatlarına tutunarak bu sahte “medeniyet”e ulaşmaya çalıştı. Ta ki Gazze’deki soykırım bütün bu maskeleri yırtıp atana kadar.

Gazze, yalnızca bir coğrafya değil; çağımızın vicdan terazisi, insanlığın son imtihanıdır. Modern devletler düzeni, bütün uluslararası örgütler, ideolojiler ve doktrinler bu imtihanı kaybetmiştir. Gazze, derebeylikten krallığa, imparatorluğa, oradan ulus devlete uzanan siyasal tarih sürecinin nihai krizidir. Bu kriz, insanlığın bugünkü “medeniyet” birikimini sorgulatmakla kalmamış, İslam’ın asli kaynağından beslenen bir direniş ahlakını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Gazze, bir okul oldu. Bu okulun müfredatı kanla yazıldı, öğretmenleri şehitler, dersleri sabır ve onurdur. Öğrencileri ise yeryüzünün dört bir yanındaki vicdan sahipleridir. Zulümde birleşenler, bir gün iyilikte birleşenlere teslim olacaktır. İnsanlık, zıddıyla kendi aslına dönecek; Gazze, insanlığın yeniden inşasının merkezi olacaktır.